Tarihin etkileyici bir espri anlayışı vardır. Efsanelerle gerçekler bazen birbirine nazire yapar ya da iki büyük tarihi olay arasında şaşırtıcı benzerlikler çıkar. Bu da Tarihe edebi bir yön kazandırıyor düşüncesindeyim. İşte bunlardan birisi de an itibariyle 100. yıldönümünü yaşadığımız yakın tarihimizin çok önemli bir dönüm noktasına denk gelmiştir.
Rivayet odur ki bizim meşhur "Eşek Kulaklı" Midas'ın babası Gordios, kırsalda yaşayan çiftinde çubuğunda bir vatandaşken günün birinde binmiş bir öküz arabasına, girmiş bir Frig köyüne. Girmiş, girmiş de bir de ne görsün? Meğer köyde bir kehanettir dolaşır dururmuş. Neymiş efendim köye öküz arabasıyla ilk gireni kral ilan etmelilermiş. Tabii öküz arabası dediğin o zamanın siyah Mercedes'i ya da Audi'si. Velhasıl-ı kelam bizim Gordios "N'oluyoruz lan!" demeye kalmadan kral oluvermiş. Hal böyle olunca tabii Gordios kerameti arabadan bilmiş, tanrılara komisyon kabilinden gitmiş arabayı Zeus'un tapınağına park etmiş. Çağının ötesinde bir oto güvenlik önlemi olarak da arabayı bir kayışla tapınağa bağlamış. Bir de kayışa bir düğüm atmış ki efsane! Hakikaten efsane ama :) Nihayetinde krallığını kuran Gordios, o köyü Gordion şehri yapmış, attığı düğüme de Gordion düğümü demişler. Tabii böyle delikanlının attığı düğüm çözülür mü? Nitekim "Bu düğümü çözen adam Asya'ya hükümdar olur" diye bir tevatür almış başını gitmiş. Bundan 500 sene kadar sonra Büyük İskender abimiz Anadolu'ya geçince yolu Gordion'a düşmüş. Bu efsaneyi duyunca tabii kanı kaynamış, o karizmatik ve boğuk sesiyle yaverine "Nazımım, göster bakalım şu düğümü bir de biz deneyelim." demiş. Gitmiş tapınağa, bir türlü düğümü çözememiş. Bakmış raconu çizilecek, çekmiş kılıcı kesmiş düğümü. "Aha!" demiş, "Asya'nın hakimi benim!"... Bu efsane, bir çıkmaz haline gelen bazı sorunların kaba kuvvetle de olsa kısa vadede çözülebileceği fikrini insanlara anlatan bir sembol olmuştur.
Kısa ön bilgiden sonra esas meselemize gelelim efendim. Şimdi 16. yüzyıldan yani Devlet-i Aliyye'nin cemalinde tabiri caizse Halit Ergenç karizmasının zuhur ettiği o "Muhteşem" asırdan sonra, Osmanlı Devleti Viyana'nın kapısından ikinci defa dönmüş ve işler sarpa sarmaya başlamıştı. Asırlardır büyük bir siyasal gücü temsil eden Osmanlı İmparatorluğu'nun iç ve dış sorunlarla için için çatırdayıp yıkılmaya yüz tutması Avrupa arenasında güç dengelerini altüst etmişti. Avrupa güçlerinin "Şark Meselesi" adını verdikleri, kendi aralarındaki Osmanlı'yı paylaşma rekabeti ortaya bir "Gordion Düğümü" çıkarmıştı. Yıllarca süren yıkımdan sonra gelinen noktada Anadolu topraklarını da işgale yeltenen İtilaf güçleri, Sevr Antlaşmasını Türklerin önüne koyarak "Gordion Düğümünü" nihayet çözmek niyetindeydi. Fakat Anadolu'da alevlenen ve M. Kemal Paşa önderliğinde büyük ivme kazanan Milli Mücadele'nin savunucuları ve kurulan Millet Meclis'i bu antlaşmayı reddetti. Tabii bu arada Anadolu'da bağımsız bir Türk devleti kurup yaşatmak meselesi de Türkler için bir "Gordion Düğümü" olmuştu. İşgale karşı yürütülen mücadelede alınan başarılar TBMM'nin elini güçlendirse de diplomatik sahada reddettikleri Sevr'in ısıtılıp ısıtılıp yine önlerine konması işi iyice çıkmaza sokmuştu. 1921 yılı itibariyle iş düğümün nasıl çözüleceğine değil onu kimin keseceğine kalmıştı. Düğümü kesen Küçük Asya'nın hakimi olacaktı.
Takviyelerle güçlenip taarruz eden Yunan ordusu, Türk ordusunu Kütahya-Eskişehir cephesinden geriye atmıştı. Türk ordusu ise Sakarya nehrinin doğusuna düzenli bir çekilme gerçekleştirerek savunma hattı kuruyordu. Yunan ordusu, Ankara'yı işgal edip Milli Hükümeti dağıtmak ve Sevr'i kabul ettirmek için 14 Ağustos'ta ileri harekata başladı. Meselenin mahiyeti ve antik Gordion şehrinin Yunan ordusunun ilerleyecekleri hat üzerinde yer alması Yunan basınının dikkatini çekmişti. Atina gazeteleri Yunan ordusunun ilerleyişini İskender'in seferlerine benzetiyor, Yunan ordusunun İskender gibi Gordion'da düğümü kılıcıyla keseceğini söylüyordu. Hakikaten de savaş, eski Gordion kentinin hemen güneyinde gerçekleşecekti. Yalnız Yunan ordusunun sürpriz bir taarruzla Türk ordusunu güneyden kuşatıp yenme planı, Türklerin güneye sevk edilen düşman kuvvetlerini tespit etmesiyle daha savaş başlamadan baskın özelliğini kaybetti. 23 Ağustos'ta Yunan genel taarruzuyla başlayan savaş 22 gün 22 gece sürmüş, çetin Türk savunması Yunan ordusunun taarruz gücünü kırmış, 13 Eylül'deki Türklerin karşı saldırısıyla da Yunan ordusu Sakarya nehrinin batısına atılmıştı.
Edebiyat tarihçisi, eğitimci ve yazar İsmail Habip Sevük, Sakarya Savaşı için "13 Eylül 1683 günü Viyana'da başlayan çekilme, 238 sene sonra Sakarya'da durdurulmuştur." demektedir. Bu da Türkler açısından bir düğümün çözüldüğü gösterir. Sakarya zaferi hem Türk ordusunu askeri olarak daha üstün pozisyona getirmiş hem de TBMM hükümetine uluslararası alanda büyük prestij kazandırmıştır. 13 Ekim 1921'de Kars Antlaşması imzalanıp doğu sınıları tamamen güvenceye alınmış, 20 Ekim'de de Fransızlarla Ankara Antlaşması yapılarak emperyalist cephe ikiye bölünmüştür. Yunanistan arkasındaki emperyalist desteği kaybetmeye başlamıştır. Moral olarak da yükselen Türkler için Milli Mücadele'nin seyri tamamen değişmiştir. Gelişen durum İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiserliği'nin raporlarına da şöyle yansımıştır: "Temmuz ve Ağustos'ta şansları çok az olan Milliyetçiler şimdi zafer kazanmış görünmektedir.". Sonuçta, Gordion'da düğümü kılıçla kesen Türkler ve İskender gibi Makedonya bölgesinden çıkıp gelen M. Kemal Paşa olmuştu.
Kaynakça:
Ali Satan, 100 Soruda Milli Mücadele, Timaş Yay., İstanbul 2018.
İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye 1921, der. Ali Satan, Tarihçi Kitabevi, İstanbul 2011.
Lord Kinross, Atatürk (Bir Milletin Yeniden Doğuşu), Altın Kitaplar Yay., İstanbul 2008.
Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlükleri, cilt III-IV, TTK, Ankara 1995-1996.
İnternet Kaynak:
https://www.penn.museum/sites/gordion/gordion-dugumu/ (erişim: 23 Ağustos 2021)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder